Ecording Kurumsal İlişkiler ve Satış Müdürü Zehra Solmaz'ın Röportajı

YTÜ Çevre Mühendisliği Bölümünden mezun olan ve şimdilerde Boğaziçi Üniversitesi Çevre Enstitüsü’nde Sosyoekolojik Sürdürülebilirlik üzerine master yapan Zehra Solmaz, kurumsal ilişkiler satış departmanında görev aldığı bir sosyal girişim olan ecording’i ve yıllardır bir parçası olduğu sürdürülebilirlik ekosistemini anlattı.

1. Kendinizden, kurumunuzdan/oluşumunuzdan bahseder misiniz? Faaliyet alanlarınız nelerdir? Gelecekte kendinizi nerede görüyorsunuz?

9-10 yıldır çevre alanında çalışıyorum, son 5 yıldır ise iklim krizi ve SKA’lar üzerine yöneldim. Mezuniyetimden sonra çevre sürdürülebilirlik alanında çalışan çeşitli STK’larda görevler aldım. Şimdi ise bir sosyal girişim olan ecording’de kurumsal ilişkiler ve satış departmanında çalışıyorum. Ecording, iklim krizine karşı sürdürülebilir ve inovatif çevre teknolojileri geliştiren bir sosyal girişim. En temel hizmetlerimizden biri eco-drone, yani tohum topları atan bir drone. Türkiye’de ekibimizin geliştirdiği eco-drone’larla ağaçlandırılma potansiyeli olan ancak insan eliyle fidan dikmenin zor olabileceği alanlara, o bölgenin iklimine ve toprağına uygun tohum topları atarak bir yaşam potansiyeli yaratmaya çalışıyoruz. Bunu da bir iş modeli haline getirdik ve markalarla iş birliği yapıyoruz. Son kullanıcı markadan satın aldığı ürünlerin, hizmetlerin üzerindeki QR kodu okutarak atılan tohum topunun hikayesini online olarak takip edebiliyor. Tohum toplarının üretilme sürecinde, operasyon sahalarımıza yakın kırsal bölgelerde yaşayan, geçimini tarım, hayvancılık, ormancılık gibi faaliyetlerle sürdürmüş olan ancak iklim krizinin getirdikleriyle dezavantajlı konuma düşmüş kadınlarla çalışıyoruz. İklim krizini sadece çevresel değil toplumsal yönleri de olan bütünsel bir kriz olarak ele alıyoruz.

Günümüzde, toplumsal eşitsizlikle dolu bu krizlerin aslında tamamı ürettiğimiz bir ekonomik modele dayanıyor. Yıllar sonra baktığımda tüm bu sorunların yaratıcısının değil çözümünün bir parçası olmuş olmayı görmek istiyorum.  

2. Sürdürülebilirliğin neresinde durduğunuzu düşünüyorsunuz? Örneğin hangi SDG’ler özelinde çalışıyorsunuz? Somut örnekler sağlayabilir misiniz?

Çalışmalarımızın en temelinde iklim eylemi hedefi yani SGD 13 var. Kadınların uğradığı toplumsal eşitsizliğin azaltılması için çalışıyoruz, yani SDG 10’a katkı sağlıyoruz.

Bir orman oluşturuyor olmanız demek aynı zamanda bir ekosistem oluşturuyor olmanız demek. Bu yüzden SDG 15 yani Karasal Yaşam hedefine dokunuyoruz. Biz aslında sürdürülebilir marka topluluğu oluşturmaya çalışıyoruz. Özel sektör bu emisyonlarla ilgili süreçlerde oldukça sorumlu, bu sebeple dönüşmeleri, yeşil üretim yapmaları gerekiyor. Bu sebeple Sorumlu Üretim ve Tüketim hedefi yani SDG 12 de katkı sunduğumuz hedeflerden biri.

 

3. COP26 Zirvesi sizin çalıştığınız alanla ne kadar ilgili, sizin bu zirveden beklentileriniz nelerdir

Hayatı benim gibi iklim krizi ve sürdürülebilirlik olan bir insan için COP26 çok şey ifade ediyor. Hem ümitliyim hem endişeliyim. Paris Anlaşmasının imzalandığı 2015 yılından beri bir ulusal katkı beyanı süreci var. Her 5 yılda bir ülkelerin daha iyi hedefler koyarak güncellemesi gerekiyor. Paris Anlaşmasının ardından en iddialı olması beklenen COP olacak. Bir yandan dünyadaki zengin ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki küresel dayanışmanın bir testi olarak tanımlayabiliriz. Bir diğer önemli konu Yeşil İklim Finansmanının konuşulacak olması. Bu iklim finansmanı gerekli sistemsel ve enerji dönüşümleri için az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için kritik önem taşıyor. Bir diğer konu ise ormansızlaştırmaya son verilmesi, ağaçlandırmanın artırılması. Bizi de ecording olarak en çok ilgilendiren konulardan biri bu.

 

4. Bu alanda çalışırken en zorlandığınız durumlar nelerdir?

İklim krizinin ne denli kritik olduğunu, global sıcaklık artışının ve 1.5 C ile 2 C arasındaki farkın bile ne kadar önemli olduğunu ve etkilerini insanlara doğru şekilde aktarmakta zorlanıyorum. İnsanlar rahatsız edici bir konu olduğu için bakmak istemiyorlar. Tüketim alışkanlıklarımız, yeme içme davranışlarımız bunların hepsi krizi bir noktada tetikleyen şeyler. Ecording olarak ‘greenwashing’ yapmadığımızı kanıtlamak için çok çabaladığımız zaman oluyor. Bazı markalardan gelen iş birliği tekliflerini kabul etmeli miyiz diye çok düşündüğümüz zamanlar oluyor. Çünkü bir sosyal girişim mantığıyla ilerlediğimiz için kardan ziyade sosyal fayda bizim için önemli.

 

5. Bu alanda çalışırken kendinizde yada çevrenizde/kurumunuzda gözlemlediğiniz olumlu değişiklikler var mıdır? Varsa nelerdir?

Ben 5 yıl önce sürdürülebilirlik alanına girdiğimde çevremde ailemde kimse bu konuyu bilmiyordu. Artık haberlerde ve kamuoyu içinde de konuşuluyor, artık kimse sürdürülebilirliğin, atık azaltımının, iklim krizinin ne olduğunu bilmiyorum demiyordur. Bir bilinç olduğunu düşünüyorum. Örneğin bir markanın ürününü satın almam için sürdürülebilir üretim yapması gerekiyor. İnsan, özellikle kadın ve çocuk emeği sömürüsü yapmaması, hayvanlar üzerinde deney yapmaması gerekiyor. Markaların dönüşüm çabalarını daha sık görüyorum. Nasıl daha sürdürülebilir olabileceklerini, yeşil fonunu artırmak gibi yöntemleri sorguluyorlar. Tabandan gelen talep kadar yasal süreçler de dönüşümde rol oynuyor. Ben pozitif bir değişim görüyorum, sadece biraz daha hızlı olmamız gerekiyor.

 

6. Sizin gibi gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Bu yolculuk zor, ancak 5-6 yıl önce çok daha zordu. Şu an sürdürülebilirlik çalışmaları yapan kurumlar, üniversiteler arttı. Ben mezun olduğumda birçok farklı sektörde çalışabilecekken bu alanda çalışmak için savaştım, örneğin önce STK’larda çalıştım. Yüksek lisans için bir emek verdim. Bazen insan ben ne yapıyorum diye sorgulayabiliyor, ben de herkesin gittiği yoldan gidebilirdim diye düşünebiliyor. Birçok şey öğrenip bu öğrendiklerinizin sorumluluğunu almanız gerekiyor. Davranışlarınızı değiştirmeniz gerekebiliyor. Ama günün sonunda başınızı yastığa koyduğunuzda rahat uyuyabileceğiniz bir çalışma alanı olduğuna inanıyorum. Gençlere söyleyebileceğim şey vazgeçmemeleri gerektiği. Çünkü hepimizin ortak geleceği için faydalı olanın ne olduğunu az çok görebiliyoruz. Bunu ancak hepimiz ortak olarak inşa edebiliriz. Ümit her zaman var. Sürdürülebilir kalkınma alanına yeni girmek isteyen arkadaşlara her zaman söylüyorum, hiçbir şey toz pembe olmayacak. Ancak 5-6 yıl bu noktaya zorlanarak gelmiş olmama rağmen iyi ki diyorum.  

Tek başıma neyi değiştirebilirim ki düşüncesinden sıyrılmak zorundayız. Değişimi tetikleyen tek şey tüketicilerin talepleridir. Dünya giderek ısınıyor ve 1.5 C ile 2 C arasındaki fark bile ciddi iklim felaketlerine yol açıyor. Sadece sıcaklık artışı yüzünden geçtiğimiz yaz binlerce insan öldü. Süreci çok daha ciddiye alarak ve geç kalmadan hızlıca taleplerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor.